YORGUNUM, YORGUNUZ, YORGUNLAR…

İş hayatında olanlar bilir yorgunluk hepimizin büyük problemi.Hele bir de evliyseniz ve çocuklarınız varsa adeta gece yattığınızda anında sabah oluveriyormuş yaşayanlar öyle diyor:)  Sabah erken kalkmak gün boyu çalışmak,bunun yanı sıra aile yaşamıyla senkronu yakalamak,özellikle bayan çalışanların zorlandığı konulardan.Tabi beyler de;gerek ağır işlerde çalışan gerek ofis çalışanları aynı sorundan müzdarip.

Yaşanılan kronik yorgunluk çalışanların adeta hem sosyal hayatını zindan ediyor hem de iş motivasyonunu azaltıyor.Bunun kişiye bedensel anlamda da yansımaları olumsuz oluyor ki bunlardan en önemlisi;kilo kaybı ya da kilo almak.Diğer etki ise kaslardaki ve eklemlerdeki bitmek bilmeyen ağrılar.Bakıldığında yorgunluk;uyku düzeninizi de bozduğundan yorgunluğunuz katlanarak artıyor.

Ya evet bende de aynı sorunlar var diyorsanız,işinize yarayacak birkaç yorgunluktan kurtulma formulü derledim,buyrun efenim;

Bunlardan ilki;uyku düzeni.Eve geldiniz,evdeki işleriniz bitti,çocuğunuz varsa çocukları da belli saatte uyumaya alıştırdınız,sıra sizde. Gerçekten uyku düzeninize bir el atmanız yorgunluk probleminizi çözmenizin ilk adımı.

İkincisi sabah erken kalkıyorsunuz,kalktığınız gibi ağzınıza yiyecek tıkıştırmak içinizden gelmiyor.Biliyorum ben de aynı duygulara sahibim ama uzmanlar sabahları sağlam bir kahvaltıyı şiddetle tavsiye ediyor.Son sürat gidebilmek depoyu fullemekten geçiyor:)

Üçüncüsü hepimizin çalışma ortamlarında sahip olduğu ve vazgeçemediği bir alışkanlık;kahve ve çay.Bu konuda kendinize dur deyin ve canınız bunları istediğinde meyve ya da kuruyemişle ikame edin.

Dördüncüsü ve benim gün içerisinde aklıma bile gelmeyen;bol su içmek.Ofiste masanızda mutlaka su şişesi bulundurun ve gün içinde bolbol içmeye çalışın.Yani su içemiyorum öyle lıkır lıkır diyorsanız,içine limon atın,nane atın ne bileyim bir şekilde içmeye çalışın ki sıvı-elektrolit dengeniz bozulmasın.

Beşincisi çalışırken sürekli aynı pozisyonda kalmayın.Masa başında çalışırken yapabileceğiniz egzersizlerle vücudunuzu uyanık tutun,doğru nefes almak ve dik durmak ayrıca size enerjinizi boşa harcamamak adına yardım edecektir.

Altıncısı ve en önemlilerinden biri;sevdiklerinizle kaliteli vakit geçirin.Mutlu olmayı amaçlayın.İş çıkışı açık havada sevdiklerinizle yürüyüş yapın.İnanın yorgunluk denilen kötü his hayatınızı terk edip gidecek.

Hadi uygulayın bakalım.

Ahh Şu Mülakatlar..

Mezun oldunuz ve adeta sudan çıkmış balık gibi mi oldunuz? Kariyerinize okuduğunuz bölümle ilgili bir işle mi başlayacaksınız yoksa iş bulmanın zor olduğu şu günlerde bulduğunuz ilk işe girecek misiniz? Belki de okul döneminde edinmiş olduğunuz bir kariyer hedefi var ve emin adımlarla iş arayışına girişeceksiniz.Bu dönemde sayısız mülakata katılacak,elenecek ya da bazılarından,girdiğiniz mülakatla ilgili haber bile alamayacaksınız.Peki nerede yanlış yapıyorsunuz?

Mülakata katılmadan önce işe alım uzmanları özgeçmişiniz üzerinden sizinle ilgili gerekli bilgileri ediniyor.Mülakatta da sorduğu tüm soruları başarıyla yanıtladığınıza inanıyorsunuz.Peki geri bildirimler neden böyle oluyor? İşte size belki de farkında olmadığınız mülakatlarda yapmamanız gereken davranışlar:

  • Oluşturduğunuz özgeçmişinizde yanıltıcı bilgiler varsa ve özgeçmişiniz güncel olmamakla birlikte kurumsallıktan ve düzenden yoksunsa,
  • Başvurmuş olduğunuz firmayla ilgili hiçbir fikriniz yok ve pozisyona uygun yetkinliklere sahip değilseniz,kendinizi dahi tanımıyorsanız,
  • Bir kariyer planınız yoksa,
  • İlk izlenimin son derece önemli olduğunu bildiğiniz iş görüşmelerine oldukça canlı renkli,spor kıyafetlerle ve aşırı makyajlı gidiyorsanız,seçtiğiniz parfum mülakat esnasında dikkati dağıtacak kadar ağır ve fazla sıkılmışsa,
  • Görüşmeye geç geldiyseniz,kii görüşmeye en az 15 dakika erken gelmek heyecanınızın yatışması ve mülakata konsantre olmanız açısından sizin yararınıza olacaktır,
  • Mülakatı yapacak uzmanın hoşuna gitmeyecek bir tokalaşma yaptıysanız ya da kabalık yapıp tebessüm bile etmeden görüşme odasına yöneldiyseniz,
  • Özgüven eksikliğinizi her davranışınızla hissettiriyor ve mülakat esnasında mülakatı geçekleştiren uzmandan gözlerinizi sürekli kaçırıyorsanız,
  • Mülakat esnasında sürekli telefonunuz titriyor ya da sesi açık şekilde çalıyorsa,
  • Size sorulan ‘bir şey içer misiniz’ sorusuna ‘ben bir türk kahvesi alayım’ dediyseniz,akabinde,uzmanın kırmayıp size ikram ettiği içeçeği sağa sola ya da üstünüze döktüyseniz:)
  • Sürekli bağırarak,argo kelimeler kullanarak ve hızlı hızlı sorulan sorulara düşünmeden cevap veriyorsanız,ya da tam tersi çok sessiz ve yavaş konuşuyorsanız,sürekli ıııı,eee,hımmm gibi sesler çıkarıyorsanız,
  • Mülakat esnasında kollarınızı birleştirip bacak bacak üstüne atıp geriye doğru yaslandıysanız,
  • Ardı ardına sorulan ve farkında olmadığınız birçok yetkinliğinizi ölçmeyi amaçlayan sorulara ilgisiz,tutarsız ve bağlantısız yanıtlar veriyorsanız,
  • Hep aklınızda ücret varsa ve her fırsatta bunu hatırlatacak şeyler söylüyorsanız,
  • Eski çalıştığınız işyerini,çalışma şartlarını ve yöneticinizi kötülüyorsanız,
  • Mülakat sonrasında teşekkür etmeden çıkıp gittiyseniz ve her hafta son durumu öğrenmek adına işyerini sık sık arıyorsanız,

Mülakatınızın dönüşü muhtemelen olumsuz olacaktır,daha fazla özen göstermenizi önerebilirim. Bol şanslar.

İşletmeler İçin Kolay Kriz Yönetimi Tarifi

Kriz kelimesi ne kadar korkunç bir kelime değil mi? Belki de etkileri çok fazla olduğu için kriz kelimesini duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oluyor.İşyerlerinde yaşanan krizler,çalışanların adete kabusu haline geliyor.Diğer taraftan büyük krizler atlatan firmalar biranda yeni başlangıçlarla adeta kurum imajını tazeleyerek,pazar payı ve mal varlığı artışı ile karşımıza çıkabiliyor.Bunlara da fırsat krizleri diyoruz ki her firmaya böyle krizler gerek 🙂 Tabi bu tip krizlerin üstesinden gelebilmek her babayiğidin harcı olmuyor,üstesinden gelebilen firmalar bu noktada,etkili yönetimlerinin farkını gösteriyor.Peki bu firmaları başarıya götüren taktikler nedir,işte size tarif:

Firmanızın 3 yapıya sahip olması şart; Bunlardan ilki kriz oluşmadan önce,ne olur ne olmaz ben önlemimi alayım diyebilmek!! Yani ‘kriz öncesi işletme yapınızı oluşturmak’.Bu yapı bana göre en önemlisi.Çünkü genelde başımıza bir şey gelmeden harekete geçmiyoruz ne yazık ki.Demem o ki ilk evre olan kriz öncesi yapınız hazırsa erken uyarı sisteminiz sayesinde krizin en büyüğü gelse sizi yıldıramaz.İkinci yapı ise‘kriz anında işletme yapınızı oluşturmak’.Burada da amaç; hasarların en aza indirilmesi ya da krizin yayılmasının önüne geçmek.Bu noktada iletişim önem kazanıyor.Çünkü kriz anında planların uygulanabilmesi,çalışanlar arasında iyi iletişim sayesinde mümkün oluyor.Çalışanların tamamının gerekli noktalarda bilgilendirilmesi konusu bence çok önemli.Çabuk panik olabilen ve küçücük bir olayın bile kulaktan kulağa bambaşka yayılabildiği firma yapısı çok fazla, bu telkinlerim onlar için 🙂 Kriz öncesi dönemde oluşturulan kriz ekipleri,kriz anında alınacak kararlar konusunda çok yararlı olabiliyor.Tabi ki acil müdahale gerektiren krizlerde yönetici herhangi bir ekibe danışmadan kendisi de karar verebilir.Fakat ekip içinde uygulanan çoklu oylama,açık gruplar,beyin fırtınası,stratejik düşünme,delphi ve karar konferansı yöntemleri ile swot analizi,portföy analizleri sonucu harika çözümler de ortaya çıkabiliyor.Son aşama ise ‘kriz sonrası işletme yapınızı oluşturmak’.Bana göre,kriz öncesi yapı kadar önemli bir yapı.Hatalarından ders çıkarabilenlerin başarı ufkunun açık olduğunu düşünüyorum.Bu yapı da adeta firmaların ‘aman bir daha aynı şeyleri yaşamayalım’ deyip alması gereken önlemleri içeriyor.Firmalar bu aşamada durum analizi yapmamalılar.Bu analiz sonucuna göre de bundan sonra nasıl bir yol izleyeceklerini belirlemeleri gerekiyor.Önemli bir şey daha var ki,krizin etkisinin sürmesinin önüne geçmektir.Üstesinden gelinen bir kriz sonrası,eski yapıya eklenen yeniliklerle yola devam edilmeli ve kurum imajı tazelenmelidir.Ne demiş Dale Carnegde; Batan güneş için ağlayın,yeniden doğduğunda ne yapacağınıza karar verin!!

Buyrun efenim yararlı olsun.

İz Bırakmayan İşkence: Mobbing!!

Çalışma hayatı zor.İşinizde en iyisi olmalısınız,çalıştığınız ekibinizle uyumlu olmalısınız ve aldığınız ücrete iyi kötü razı olmalısınız.Bu kadarla bitmeyecek belki de çalıştığınız ortamlarda tarafınıza bir ya da birkaç kişi tarafından yapılan etik olmayan,ahlaka aykırı ve belli amaçlar için bir takım psikolojik baskılarla yüzleşeceksiniz.

Mobbing kavramı, ilk olarak 1960’lı yıllarda Avusturyalı bilim adamı Kondrad Lorenz tarafından hayvanların kendi aralarında veya sürü dışı bir yabancıya karşı uyguladıkları taciz davranışını tanımlamak için kullanılmış.Bunu ilk duyduğumda komik geldi.Kavram sonraki yıllarda işyerlerinde kullanılmaya başlanmış.

Mobbing,günümüzde işyerlerinde çok fazla karşımıza çıkıyor.Lisansımı tamamladığım Gazi Üniversitesi,Mobing Merkezi bile açmıştı biliyor musunuz? Çalışanlarının birbirlerine mobbing yapmasını engellemek,hatta öğrenciler arasında da bunun önüne geçebilmeyi hedeflemiş.Benim nacizane düşüncem,tüm işyerlerinin bunu bir sosyal problem olarak algılamayı kabul etmeleri ve bir departman olarak çalışan,mobbing önleme sistemlerinin olması.

Peki genelde insanlar mobbinge kimler tarafından maruz kalıyor?Mobbingi yapanların amacı ne? Hasta mı bu insanlar ki birbirine işkence ediyor ve bu işkencelerin etkileri belki fiziksel olarak görülemiyor ama manevi olarak çok büyük oluyor.Mobinge maruz kalıyorsanız haklarınız neler?

Yöneticinizin mobbing uygulamasının bir çok nedeni olabilir.Yöneticiniz bir kraliçe arı sendromuna yakalanmış olabilir,benmerkezci,egosunu tatmin eden,yetersizliğini bu şekilde örtbas etmek isteyen biri ya da sizin tazminatsız işten ayrılmanızı amaçlamış olabilir.Savunmasız da biriyseniz hedefi tam da sizsiniz.

Herşey yolundayken (sizin açınızdan) bir anda yöneticiniz sizi değersiz hissettirmeye başladıysa,tavırlarıyla size güvenmediğini anlatmaya çalışıyorsa,üstesinden gelebileceğiniz bir işi sorumluluğunuza vermiyorsa,ya da üstesinden gelemeyeceğiniz şekilde yükler yüklüyorsa,küçük bir hatanızda tepkileri çok sert oluyor ve sizi azarlıyorsa,bu tip olumsuzlukları kasıtlı ve sürekli yapıyorsa ve siz bu davranışları yüzünden aşırı stresliyseniz ve strese bağlı psikolojik ve fiziksel şikâyetleriniz olduysa;sürekli başağrısı,mide problemleri,kemik ağrıları,tansiyon yüksekliği,uyku problemi,konsantrasyon bozukluğu,endişe,bir faaliyete başlama güçlüğü (atalet),ağlama nöbetleri gibi şikayetleriniz varsa mobbinge mağruz kalıyorsunuz,geçmiş olsun.Üzülmeyin ama,artık mobbinge uğradığını kanıtlayan çalışanlar bir çok hakka sahip.Öncelikle İş Kanunu’nun 24.maddesine göre İş Sözleşmesini haklı nedenle feshedebilirler.Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanuna göre de tazminat isteme hakkına sahipler.Bunun yanında mobbinge uğrayan kişi,kim tarafından mobbinge uğruyorsa,kişiye tazminat davası açma özgürlüğüne de sahip.Son olarak kötü niyet tazminatı da koşulları karşıladığı noktada mümkün.Tabi ki kanıt aşaması bu uygulamalardan zaferle çıkmanız için çok önemli.Peki neler yapabilirsiniz? Öncelikle mobbingi yapan kişiyle birebir konuşup durumun farkına varmasını sağlamanızı önerebilirim.Çünkü bunu yapan kişi iş yoğunluğu ya da kişilik özellikleri nedeniyle yaptıklarının çoğu zaman farkında bile olamayabiliyor.Bu yöntem işe yaramadı ve saldırıları devam ediyorsa yöneticinizin sizden istediği tüm her şeyi yazılı hale getirmenizi öneririm,ilerleyen aşamalarda üst kurula bildireceğiniz yazılı raporlar lehinize olacaktır.İş için çalışan bir ekipseniz ve yöneticiniz tüm ekip üyelerine aynı şekilde davranıyorsa işiniz daha kolay olacaktır tabiî ki.

Mobbingi durdurmak ve önlemek dileğiyle..

İş Başka Arkadaşlık Başka..

Arkadaşlık… Bu kelime arkadaşlık diye yazılır;fedakarlık,samimiyet,iyi niyet,yardımseverlik,dürüstlük diye okunur bence.Öyle birine arkadaşım demek kolay değil.Hele ki günümüzde,insanlar amaçlarına ulaşmaya çalışırken,farkında bile olmadığı,saydığım bu özelliklerin yoksunuyken.

Gerçekten hayatta insan bir arkadaşa neden ihtiyaç duyar? Bu arayış iş ortamında da sosyal yaşamda da var.Peki iş arkadaşı ikilemesi özellikle neden seçilmiştir ? Yani bir arkadaş;arkadaşsa arkadaştır,bunun işi sosyal hayatı fark etmemeli.Böyle bir ayrım sanırım iş hayatıyla sosyal yaşamın birbiriyle karıştırılmaması gerektiğinin bir göstergesi.

Kendi deneyimlerimden de yola çıkarak söyleyebilirim ki insanlar iş ortamlarında belirli bir hedef için çalışıyorlar ve hedeflerine giden yolda her şeyi mubah görüyorlar.Yani arkadaş olarak güvendiğiniz biri,kendi hedefine ulaşmak adına,yukarıda saydığım özelliklerden biran uzaklaşabiliyor.Sonuç olarak güvendiğiniz dağlara karlar yağıyor.İş ortamında üniversite ve lise arkadaşlıklarını arayan ben,ilk aylarda çok büyük kazıklar yiyerek bunları deneyimledim.Üzücü evet;ama demek ki öğrenmek için yaşamak gerek 🙂 Bana bu deneyimi yaşatanlara da ayrıca teşekkür etmem gerek; iş ortamında arkadaşlıkların seviyeli olmasından yana olan biri oldum.Böyle yapınca hem siz zarar görmüyorsunuz hem de işler daima yolunda gidiyor.Ailenizden fazla zaman geçirdiğiniz kişilerle elbette çok şey paylaşıyorsunuz.İlişkilerinizin kötü olduğu kişilerin bulunduğu ortamda çalışmak çekilmez olsa gerek.Ki işten ayrılmaların sebeplerinin birçoğu iş arkadaşlarıyla anlaşamamak olarak belirtiliyor.Bu yüzden bu durumu dengeye almak da size düşüyor.Dengeli bir iş arkadaşlığının ise çoğu zaman çalışanlara motivasyon ve başarı sağladığı söyleniyor.Bir yandan haklılık payı var.Arkadaşlık denildiğinde ilişkileriniz açıklaşıyor ve bu noktada üretkenlik,mutluluk ve tatmin katsayısı artıyor,bunlar da beraberinde başarıyı getiriyor.Seçim sizin…Aman ha insanoğlu çiğ süt emmiş,işin içine para da girdi mi sonuçlar kontrolden çıkabiliyor.İyisi mi siz iş arkadaşlarınızla duygusallıktan uzak,ölçülü ve dengeli ilişkiler kurun ne olur ne olmaz:)

Blog Dünyasına Hoşgeldim!!

İlkbaharın ilk gününden Blog Dünyasına Merhaba;

Blog açma,içimdekileri ve tecrübelerimi paylaşma düşüncesi uzun süredir aklımda olan bir konuydu.Tanımadığım ortamlara girdiğimde yaşadığım çekingenlik,bu konuda da peşimi bırakmadı diyebilirim.Sonra baktım bazı sosyal medya sitelerinde bir şekilde içimdekileri tutamıyorum ve paylaşıyorum.Dedim ki senin bir blog açıp bunları rahatça anlatma zamanın geldi de geçiyor bile.Ve sonuç olarak açtım bir blog, doğrusuyla yanlışıyla sevgiyle paylaşmayı niyet ettim.İçerik olarak takip ettiğim bazı resmi ikcı bloglarından daha esnek,bazen hayattan bazen iş dünyasından yazılar paylaşacağım.İş hayatı da böyle değil midir zaten? Çalışanın motivasyonunu sağlamak için iş dışında da faaliyetler gerekmez mi?Biz Y kuşağı olarak sosyal hayatı fazla önemsiyoruz sanırım.Ücret ve iyi çalışma şartlarının yanında şirketlerin bize sosyal anlamda da birçok olanak sağlamasını bekliyoruz.Bu yüzden yazılarımı okurken hem eğleneceğiniz hem de ik ile ilgili bilgi edineceğiniz zamanlar olacak.Ben çok heyecanlıyım,umarım yıllar sonra yazdığım bu ilk yazımı okuduğumda da aynı heyecanımla sizlerle yazılar paylaşıyor olurum.Hadi bakalım inşallah 🙂